Hayat Hep Olduğu Gibi Aslında...

Hayat ne güzel...
Sıcacık simidin buğusu mutlu ediyor beni.
Kırmızı önlüklerimizle anaokulundan dönerken, evde beni bekleyen oyuncaklarımı düşlüyorum.. 
Ve annemin kurufasülyesini çıtır çıtır yanan sobanın yanında yemeyi.
Kardan adamı, burnundaki havucu ve hatta kömür gözlerini çok seviyorum.
Garajın çatısından aşağı uzanan buzları kırmayı...
Üşümesini ellerimin, ayaklarımın su içinde kalmasını, 
Kış günü bile çocukça koşturmaktan sırtımın sırılsıklam olmasını...
Kızaklarla mahalledeki arkadaşlarla çılgınca kaymayı özlüyorum...

Sonra baharı...
Yazı, güneşi, susamayı...
Temmuz'da öğlen güneşinde kavrulup kahverengi bir ton almayı :)
Hatice'yle çukura girip kırdığımız BMX'i hatırlamayı...
Gülmeyi..
Dizimin kabuk tutan yaralarını...
Hale'yle arabaların siboplarından gelen "fısss" sesini dinlemeyi...
Sahibi gelirken tabana kuvvet kaçmayı:)
Kayısı ağacının dallarına ev yapmayı, 
Kirazdaki kırmızı boncuklu tırtılı...
Maçta kaleci olmayı, çelik-çomakta koşturmayı...
Bilyelerimi, gazoz kapağının içine çamur doldurup oynamayı...
Fener alayını, şivlilikte komşulardan şekerli  leblebi toplamayı...
Oyun arkadaşımın sobada fıss diye erimesine ağlamayı..
Uçan balonumun ellerimden kayıp gitmesini belki de, onu öylece çaresizce izlerken bile, çocukça bir duyguyla daha güzel yerlere gidiyor olması duygusunun beni teselli ettiğini hatırlıyorum..

Çocukken, hayat tozpembe değil aslında...
Hayat hep olduğu gibi...
Biz sadece tercihlerimizi yaşıyoruz...
Oysa çocuk gözüyle bakabilsek hayata, 
Hatanın da bir olasılık olduğunu kabullenebilsek...
Başarmanın, doğrulardan örülmüş bir çember olmadığını kabul edebilsek...

Çocukça bir hayat sürebilsek keşke...
İşte o zaman -di'li geçmiş zamanlara ihtiyaç duymazdık hiç...

Bu yazım Annelerin Dünyası'nda da yayınlanmıştır...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder