İyi Doğuyoruz, Sonra Ne Oluyoruz?

Sabah işe gelirken, ağaçlara baktım boncuk gibi çiçek açmışlar. Hem öyle güzel kokuyorlardı ki sabah neşesi oldular çok şükür. Evet dedim, bahar geldi. Nisan yağmurları da başladı Konya'da. Gerçi benim çocukluğumda kırk ikindi yağmurları yağardı. Çocukluk, Nisan ayı bir bitse de yağmur dinse dışarı çıkıp doyasıya oynasak derdim. Hele yaz yağmurları yok mu? Tam oyunun en güzel yerinde burnumuza düşen iki damla :) Aman derdik gerisi gelmese de devam etsek oyuna.

Çocukluk işte...

Oyun vardı hayatımızda sadece. Büyüdükçe o yağmurun bir damlaısnın bile kıymetini anlıyor insan. Kuraklık, küresel ısınma, ozon tabakasındaki delik, Fukuşima'daki nükleer tehlike, mevsimlerin yer değiştirmesi, dünyanın başkalaşması ve adeta bir zombiye dönüşmesi...

Erken çıkmışım evden bugün, biraz oturdum otogarda servis gelene kadar, bir tost yedim. Bir dede geçti işte tam o sırada. Beyaz temiz sakallı, tertemiz ve sade giyimli, görmüş geçirmiş ve tabir yerindeyse değirmende saçlarını ağartmış bir dedeye benziyordu. Düşündüm, temiz bir dünyaydı sanki eskiden yaşadığımız. Ya biz duymuyorduk, ya da hakkaten çok azdı kötülükler. Kimse kimsenin tavuğuna "kışt" demiyordu. Güvendeydik, güvenirdik, bilirdik güvenmeyi. Art niyet aramazdık hiçbir şeyde. Kötü düşünmezdik. Hepimiz böyleydik sanki eskilerde. Daha bir tazeydi, daha bir diriydi yaşadığımız dünya.

İşte sabahki dede, bana o 3 meleği hatırlattı. Sonra 9 yaşındaki o çocuğu ve daha nicelerini. Henüz dünyayı sadece oyun sanan meleklerdi onlar. Başka şeyden haberleri yoktu. Oyun oynamak, şeker toplamak, çizgifilm izlemekti hayat onlar için... Evet, öyleydi ama çok erken öğrendiler onlar ölümü... Çok geç duydum ben, haberlerden izole ettim kendimi ne zamandır. Ne dinliyorum ne okuyorum. Dedim ya çok nadir. Bu çocukları da geç öğrendim, öğrenmeseydim... Öğreneceğim böyle olaylar olmasaydı, yaşanmasaydı. Biz yine güvenebiliyor olsaydık birbirimize. Yine sevebiliyor, yardım edebiliyor, paylaşabiliyor, gülümseyebiliyor olsaydık birbirimize. Biz yine eskisi gibi kapı kapı dolaşıp şeker toplayabiliyor olsaydık şivliliklerde... Yanımızdan geçen herkesi potansiyel suçlu görecek kadar yitirmeseydik güvenimizi.

Biz yine, sabah gördüğümüz çiçeklerle sevinseydik sadece. Ardından gördüğümüz temiz bir insan, kötülerin de var olduğunu hatırlatmasaydı keşke...


***Ev yapımı kumpir paylaşacakken, bunlar döküldü birden. Hiç yazmaya elim varmamıştı, ama o dede, sabah sabah iyilerin de olduğunu hatırlattı.

Selam olsun iyilere ve iyi kalabilenlere...

1 yorum:

  1. Ne kadar doğru ve güzel izah etmişsiniz. Hele "yanımızdan geçen herkesi potansiyel suçlu görecek kadar yitirmeseydik güvenimizi" cümlesi beni etkiledi. Aynen böyle pis bir yer oldu dünya. İnsanlar yaptı bunu. Minübüste biri sadece geçerken çarpmış olsa bile; ceplerimizi cüzdanımızı, çantamızı kontrol eder olduk. Geçen yolda yürüyorum. Önümde bir kadın. Belli bir süre aynı yöne, yani çarşıya doğruymuş her ikimizin yolu da. Hızlarımız sürekli aynıymış ki; bir süre iki üç adım arkasından gitmişim. Farkında değilim. Ama baktım kadın huzursuz olmaya başladı. Bir sağ tarafına dönüp gez ucuyla beni kolluyor, bir sol tarafına bakıp. Heralde ayak seslerimi duyunca takip ettiğimi mi düşündü; kapkaççı mı diye mi düşündü kimbilir. Halbuki ben onun korkularından habersiz, faturamı yatırmaya giden temiz bir vatandaşım. Hızlanıp önüne geçtim ki anca rahat etti. Çok yazık. İşte bu hale geldik. Bazen umudumu yitiriyorum. Bazen de herşey daha bitmedi diyorum. Umarım son kalan güzellikler de yitip gitmez. Biz geldik geçiyoruz ama gelecek nesiller bu dünya hep böyleydi sanacaklar ona üzülüyorum. Arkamızdan da rahmet yerine beddua okumasalar bari. Çünkü kurunun yanında yaşında yandığı bir yerdeyiz.

    YanıtlaSil