Seviyorum...

Yemeklerini çok seviyorum...
Okumayı çok seviyorum...
Dostluğunu çok seviyorum...
Fikirlerini çok seviyorum...
Urfa tutkusunu çok seviyorum...
Fotoğraflarını çok seviyorum...
Tarzını çok seviyorum...
Kararlılığını çok seviyorum...

Bu aralar bloğuma pek yazamıyorum sanki.Yoğunluk var şu sıralar, yoksa pasta börek eklemeyi özledim, itiraf ediyorum. Bir yandan haftasonu kutlayacağımız doğumgünümüzün hazırlıkları, bir yandan oyuncak dükkanı derken vakit hızla akıyor.

Bu arada sevgili İÇSES, bana bir ödül vermiş teşekkür ediyorum. Çok zarifsin arkadaşım, seni okumayı seviyorum... İyi ki varsın...

Bu arada jurafa sponsorluğunda yaptığımız hediyeleşme kampanyamızın kazananını yakın zamanda yayınlayacağım. 

Şimdilik benden bu kadar...

Sevgiyle kalın...



Otoyol Projesi - 2



İlk otoyol projemi burada sizlerle paylaşmıştım.
Şimdi yeni bir otoyol projesi paylaşmak istiyorum sizlerle. 
Çok çok uğraştırdı beni, itiraf etmeliyim ama neticeden hoşnut oldum çok şükür.


Bu kez toprak rengi ana rengimiz oldu ve yolları da aslına uygun olarak siyah yaptım. Tabiki yol çizgileri de beyaz. Projede kuğulu park, banka, hastane, ev ve yakıt istasyonu var.


Özellikle hastane kısmındaki bu ambulansı yaparken çok keyif aldım.


Aynı şekilde, park kısmında ise kuğuyu yapmak çok hoşuma gitti.



Güneş, ağaçlar, çiçekler, göl vekuğu, kaydırak, salıncak parkın diğer ayrıntılarını oluşturdu.


Burada da ev, bahçesinde köpek kulübesi ve çiçeği. Yanında ise akaryakıt istasyonu :)



Yol çizgilerini zigzag dikişle makinede yaptım.


Bankamız ve yanıbaşındaki ağaçlar...



İşte bu da projenin katlnmış, çantaya atılmaya hazırlanmış hali:)) Bu kez öncekinin aksine araba değil, çiçeklerle süsledim. Çiçekleri çok seven şirin bir melek için:))

Sevgiyle kalın...


Bu Ne Yaman Çelişki?

Anlayanlar bana anlatsınlar lütfen...

İstanbul'da dün harika bir oyuncak fuarı, ziyaretçilere kapılarını açtı. 
Ancak 16 yaşından küçüklerin fuara girmeleri yasak, sadece son gün girebilecekler.
Hayır bu oyuncak fuarı, yetişkinlere özel bir fuar değil ki!!!

Ne alaka?

Parmak Kuklalar ( Finger Puppet )


Bu minişler bir ormandan kaçıp gelmişler...
Çocukları güldürebilmek için:))



Çok zevkli oldu bunları yapması. Keçeevi'nde gördüm fil, ahtapot ve kurbağayı. Kendisine teşekkür ediyorum. Bunları oğlum için yaptım. Çok sevdi görünce çok.







Hangi Sebze Hang Mevsimde ?





 Bu sabah, annesözü'nde gördüm bu tabloyu. Çok hoşuma gitti, emen sizlerle paylaşmak istedim. Mevsimlerin bile iç içe girdiği, herşeye insanoğlunun el atıp ortalığı ve nizamı karıştırdığı şu zamanlarda, hangi sebze hangi mevsimde yetişiyordu bir çoğumuz eminim unuttuk. Belki yaşlılarımız biliyorlar ama geçnler için her sebze her mevsimde yetişir.. Çünkü öyle görüyoruz. Oysa öyle değil... Hangi kitaptı bilmiyorum, mevsiminde yenilen sebze ve meyveelrin fayda vereceğini, gerisinin sadece posa olarak kalacağı şeklinde birşey okumuştum. İnanıyorum buna... Kışın da domates yemeyiverelim, bir eksiğimiz olacağını sanmıyorum ben. Haydi, şimdi tabloyu incelemeye...

Hiç Denediniz Mi?



Çeçil peyniri ile hiç yumurta yaptınız mı?
Minik minik kesip o tel tel peyniri, sütle çırpılmış yumurtaya karıştırıyorsunuz.
Tavada kızdırılmış tereyağına bu karışımı ekleyip, pişiriyorsunuz.

Not: Yumurta ile karabiber harika oluyor...
Afiyetle...

Ekleme:
4 yumurtayı yarım çay bardağı süt ile çırpın. Karabiber ekleyip biraz daha çırpın.
Damak tadınıza göre çeçil peyniri ekleyin. Peynir eğer tuzlu ise tuz eklemenize gerek yok.
Bu karışımı, tavada kızdırdığınız tereyağına dökün. Piştikten sonra afiyetle yeyin:)

sevgiyle


Pişman mıyım? Yine yaparım, yine yaparım....

Yıl 1999...
Tam 11 sene olmuş, ne çabuk..
Oysa daha dün gibi hatıralar taptaze dimağımda...
Arkadaşlarla toplanmalarımız, hızlı dönemler, delikanlılık, idealler peşinde koşturmacalar...
Okumalar..
Bol bol okumalar...
Bir yandan da okul, eve yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta...
Kampüs çok soğuk, esentepe diyorlar hatta... 
Şehrin dışında neredeyse...
Bugünki gibi etrafı yüksek binalarla, yurtlarla, otellerle çevrili değil...
Tramvay okulun içine girmiyor ( şimdi giriyor ), kapıda bırakıyor...
İster tıklım tıklım servise binip git, ister yürü...
Hele de soğuksa...Çekilmez yürümek, tek başınaysan üstelik...

Bazen can dostumun yurdunda kalıyorum, kampüsteki...
Onun kartıyla giriyorum yurt sakinlerinden biri gibi, zaten benziyoruz da birbirimize...
Ne de zor yurt hayatı.. 
Çamaşır yıka, ütü yap, çalışma odasında sabahtan gidip masada yer kap...
Zaman zaman kavga et yemek sırasında, yanındaki sesli çalışıyor diye onu ikaz et...
Çokça dinliyorum bunları dostumdan...Şahit oluyorum işte arada gittiğimde...

Sınav zamanları o bize geliyor..
Bizimkiler, artık 3 kızımız oldu diyorlar...
Hakkaten evimizin bir ferdi oldu, ne hoş...

Finaller yaklaştı...
Haftaya salı ilk sınav var. Seviyorum sınav zamanlarını, koşturmacayı, heyecanı...
Garip :)
Can dostum gelecek, sınavlara birlikte çalışacağız, bizde kalacağız...
Gelsin, o da bizden oldu...

Günlerden perşembe veya cuma.
O gün okul var, hazırlandım, çıktım evden, yağmur çiseliyor.
Çok severim yağmuru, hele o sesi yok mu alır götürür beni çok uzaklara...
Huzurdur yağmur, temizler, ısıtır...
Seviyorum yağmuru...
Işıtır içimi...
Çok severim yağmurda yürümeyi, 
Şakır şakır yağacak da sırılsıklam olacak insan yağmurda...
Paçalarından akacak yağmur suları...

Çıktım evden, yürüyorum tramvaya doğru.
Ama aklım yağmurda, 
tam 5 kez, evet tam 5 kez bir ileri bir geri gidiyorum...
Okulu asmak işime gelmiyor, yağmuru bırakıp okula gitmekse hiç içime sinmiyor...
Sonunda yağmur kazanıyor, "amaaann" diyorum asıyorum okulu...
Şakır şakır yağan yağmurdan herkez kaçıyor, kimi şemsiye açmış koşarak gidiyor, kimi sığınmış bir köşeye...
Ortalıkta bir ben kalıyorum...
Ben onlara bakıyorum, onlar bana bakıyorlar...
Yağmuru da ıslanmayı da seviyorum...

O gün sırılsıklam olup eve döndüğümde kapıyı annem açıyor...
Gitmedin mi okula diyor, "yok" diyorum...
Aklım hala yağmurda, "nasıl da güzeldi" diye düşünüyorum
Pişmanlık mı? Asla...
Gitseydim pişman olacaktım, adım gibi biliyorum...

Sonrasında, ateşler içinde tam 5 gün evde yatıyorum...
Biraz gözüm açıldığında, elime kitap alıyorum, yattığım yerden finallere çalışıyorum...
Nasıl çalışmaksa artık:)
5 günün sonunda düşünüyorum:

Çalışamadım, hastalandım...
Peki ya pişman mıyım?

Bir daha aynı fırsatım olsa, yine yaparım yine yaparım...

Not: Sevgili Hilal'in mim'ine ithafen...

Keçe toka, Taç, Broş


Keçe ile çalışmayı çok seviyorum. Renk renk, içimi ısıtıyor adeta. Ne zamandır aklımdaydı keçeden tokalar yapmak. Taç ile ilgili çalışmayı ise sevgili Ege'nin annesi Gamze önerdi sağolsun. Devamı gelecek Gamze, önerin için teşekkürler :) Konu mankenim de çok şirin öyle değil mi :))


Bu tokayı çok sevdim. Pembe tokayı, keçe süslemeler ile irleştirince işte bu toka çıktı ortaya...


Ve mankenimizin saçında da güzel durdu sanki:) Yaklaşık 10 sene önce aldığım bu bebeğin, bir gün gelip mankenlik yapacağı hiç aklıma gelmezdi doğrusu :))


 İşte bu da tokamızın önden görünüşü. Fotoğraf, keşke gün ışığında çekilip de renklerin canlılığı daha iyi yansısaydı buraya...

Pasajda yerini aldı bu çalışmalar da...

Sevgiyle kalın...

Öğretmenim 6 Yaşında

Olay mahalli:
Sitenin bahçesi

Olayda adı geçenler:
Hilal, oğlu ve Betül adında 6 yaşında sevimli bir kız çocuğu

Sitenin parkında Hilal ve oğlu oynarken, yanlarına Betül gelir. Konuşkan Betül Hilal'le bolca sohbet eder, arkadaş olurlar. Hangi blokta oturduklarını öğrenirler. Sonra evlerine gitmek üzere ayrılırlar. Bu esnada Hilal, oğlunu eve gidebilmek için ikna çabasına girer. Ama oğlu, eve gitmek yerine, sitedeki nakliye firmasının 13. kata uzanmış asansörüne takılıp kalmıştır. Bir süre sonra asansör sistemi işi bittiği için gider, ama çocuk hala eve gitmeye ikna olmamıştır. Anne dil döker:

- Artık akşam oluyor, eve gitmeliyiz. 
???
- Hadi artık gidelim, yorulduk. Yarın yine geliriz. Ne dersin?
???
- Oğluum, hadi ama...

Bu esnada sahneye Betül girer. Hilal halen oğlunu iknaya çalışmaktadır ve Betül heyecanla onları izler.

Hilal çocuğu ikna edememiştir. Artık olaya Betül'ün müdahale etmesi şart olmuştur:)

Betül: -Sen git..

Hilal: Nasıl Yani? Nereye gideyim?

Betül: Git sen git, ben gidiyorum de git..

Hilal: ?!??**!!!

Betül: Bana güven, hadi sen git bak nasıl peşinden koşup gelecek. 

Hilal: Nerden biliyorsun?

Betül: Kardeşimdeeennn...

Hilal, Betül'e tavsiyesi için teşekkür eder. Görüşmek üzere diyerek tavsiyesini dinler. 

Oğlu da arkasından koşarak gelmektedir...

NOT: Öğrenmenin ve öğretmeninizin yaşı yoktur :)




Oyuncak Dükkanı Blogcuanne'de...

Oyuncak dükkanı sizlerden çokça destek buldu arkadaşlar. Hepinize gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Bugün blogcuanne Elif, oyuncak dükkanını bloğunda duyurmuş, sağolsun. Desteği için çok teşekkürler. 

Bu arada bayram indirimi 28 Kasım'da bitiyor, kaçırmayın:)




New york'taki 5 Minare :)



9 günlük bayram tatili bitti,blog dünyamıza yeniden dönüyoruz:) Yazacaklarım birikti aslında, yemek tariflerim, el emeği duvar süslerim vs vs...

Hepsi bir yana, bayram tatilinde izlediğim Newyork'ta 5 Minare filmini anlatacağım sizlere. Öncelikle film izlemeye değer onu söylemeliyim. Uzunca bir süredir yerli film izlememe gibi bir takıntım vardı ancak 120 filmi ve ardından Newyork'ta 5 minare ile sanırım bu takıntımı yeniyorum yavaş yavaş. Bir dönem tamamen argo ve küfürden mütevellit filmlerimiz için ne sinemaya gitmeyi değer görüyordum, ne de tv'de izlemeyi. Ama yavaş yavaş güzel şeyler de yapılıyor artık, sevindirici...


Film, bana pek Mahsun Kırmızıgül yapımı gibi gelmedi :) Yani nedense ondan böyle bir performans beklemediğim için şaşırdım. Güzel olmuş, konu etkileyici. Çekimler de güzel. Filmde yerli oyunculardan çok yabancı oyuncuları görüyorsunuz. Bu arada bu yukardaki karakterin Mustafa Sandal olduğunu söylemeseler bilemezdim:) Hiç benzetemedim izlerken, sonrasında anladım:)) 

Bir önemli nokta var bu arada, çocukların gitmemesi gereken bir film. Özellikle ilk yarıda cidden gerilim dolu sahneler vardı. Öyle ki ben bile ürktüm. Böyle bir filme de yaş sınırlaması getirilmemiş olmasına üzüldüm. Salonda birçok çocuk vardı. Ebeveynleri neden böyle bir film tercih ettiler bilemiyorum ama özellikle görsel sunumlarda çok dikkatli olmalıyız. 



Bu noktaya değindikten sonra, film çok güzel noktalara değinmiş. Kocaman bir topluluğun, birkaç kötü niyetlinin icraatleri neticesi karalanmaması gerektiğini anlatıyor. Karakterlere, özellikle de başroldeki hocanın eşine tam not verdim. Nasıl güzel bir bağlılık dedim. Tamamen anlatmayacağım ki gidip izlemek isteyenler için sonu başından belli olmasın :)


Güzel bir hafta geçirmenizi diliyorum, sevgiyle kalın...


Jurafa Sponsorluğunda Bayram Hediyemiz Var-Kampanya bitmiştir



Merhaba arkadaşlar;

1 ay kadar önce bir mail aldım. Jurafa.com'dan . Bir kampanya yapmak istediklerini, konuyla ilgili birlikte bir kampanya düzenleyip düzenleyemeyeceğimizi sordular. Siteyi inceledim hemen. Site, özel satış sitesi. Davetiye yöntemiyle üye olabiliyorsunuz. Ürünlerinde güzel indirimler de yapıyorlar. 

Şimdi gelelim nasıl bir kampanya olacak bu. Hediyemiz yukarda gördüğünüz el yapımı güzel bir tarak. Açıkçası el emeği olması bu kampanyaya karar vermemde çok etkili oldu. Bu tarağa sahip olmak için yapmanız gerekenler ise şöyle:

1. Bu linkten jurafa.com'a kayıt olmanız.
2. Kampanyamızın tanıtımını bloğunuzda veya face hesabınızda yapmanız. Tanıtımı yaptıktan sonra yorum olarak tanıtım linkinizi bırakmanızı rica ediyorum.

Kampanya sonucunda çekilişimizi, en az 50 üye olduğumuzda gerçekleştirebileceğiz. Çekiliş sonucu 1 asil bir de yedek belirleyeceğiz. Tüm katıllımcılara başarılar diliyorum.



Oyuncak Dükkanı Nedir? Nasıl Doğdu?


Yok ben anladım, marmelatlı kurabiye postunu yazamayacağım bu gidişle:)) Öyle görünüyor ki bayram sonrasına kalacak:) Olsun bakalım, hayırlısı..

O halde bugün, bloğu açtığımdan beri tanıtımını yapmak istediğim OYUNCAK DÜKKANIndan bahsedeyim. Biliyorsunuz, el emeği birşeyler yapmayı çok seviyorum. Buna yemekler de dahil:)) Önceleri ağırlıklı olarak ev dekorasyon objeleri üzerine birşeyler yapıyordum. Oğlum doğunca da çocukların dünyasına giriş yaptım. Bunları yapıp paylaştıkça sizlerden öyle güzel tepkiler aldım ki. Özellikle, sadece bu tür ürünler için bir blog ve facebook sayfası açmamı öneren çok arkadaşım oldu. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Hiç aklımda yokken, bir oyuncak dükkanım oldu. Beni o bloğumda da yanlız bırakmayacağınızı biliyorum.

Bu arada, oyuncak dükkanı 28 Kasım'a kadar bayram indiriminde. Bilginize dostlarım.

Sevgiyle kalın...

Calgon Neden Finish Oldu Dersiniz?


Bu adrese bakınız. Yazdığım yazı neticesinde calgon'dan tarafıma bir mail geldi. bana bu tekzib yazısını göndermişler. sizler de okuyun diye paylaşıyorum arkadaşlar.

iyi bayramlar...

Hayat Hep Olduğu Gibi Aslında...

Hayat ne güzel...
Sıcacık simidin buğusu mutlu ediyor beni.
Kırmızı önlüklerimizle anaokulundan dönerken, evde beni bekleyen oyuncaklarımı düşlüyorum.. 
Ve annemin kurufasülyesini çıtır çıtır yanan sobanın yanında yemeyi.
Kardan adamı, burnundaki havucu ve hatta kömür gözlerini çok seviyorum.
Garajın çatısından aşağı uzanan buzları kırmayı...
Üşümesini ellerimin, ayaklarımın su içinde kalmasını, 
Kış günü bile çocukça koşturmaktan sırtımın sırılsıklam olmasını...
Kızaklarla mahalledeki arkadaşlarla çılgınca kaymayı özlüyorum...

Sonra baharı...
Yazı, güneşi, susamayı...
Temmuz'da öğlen güneşinde kavrulup kahverengi bir ton almayı :)
Hatice'yle çukura girip kırdığımız BMX'i hatırlamayı...
Gülmeyi..
Dizimin kabuk tutan yaralarını...
Hale'yle arabaların siboplarından gelen "fısss" sesini dinlemeyi...
Sahibi gelirken tabana kuvvet kaçmayı:)
Kayısı ağacının dallarına ev yapmayı, 
Kirazdaki kırmızı boncuklu tırtılı...
Maçta kaleci olmayı, çelik-çomakta koşturmayı...
Bilyelerimi, gazoz kapağının içine çamur doldurup oynamayı...
Fener alayını, şivlilikte komşulardan şekerli  leblebi toplamayı...
Oyun arkadaşımın sobada fıss diye erimesine ağlamayı..
Uçan balonumun ellerimden kayıp gitmesini belki de, onu öylece çaresizce izlerken bile, çocukça bir duyguyla daha güzel yerlere gidiyor olması duygusunun beni teselli ettiğini hatırlıyorum..

Çocukken, hayat tozpembe değil aslında...
Hayat hep olduğu gibi...
Biz sadece tercihlerimizi yaşıyoruz...
Oysa çocuk gözüyle bakabilsek hayata, 
Hatanın da bir olasılık olduğunu kabullenebilsek...
Başarmanın, doğrulardan örülmüş bir çember olmadığını kabul edebilsek...

Çocukça bir hayat sürebilsek keşke...
İşte o zaman -di'li geçmiş zamanlara ihtiyaç duymazdık hiç...

Bu yazım Annelerin Dünyası'nda da yayınlanmıştır...


Biirr, İkiiii, Üüüüç.......


11. katı seçtiğimizde birçok kişi çok yüksek demişti, ne yapacaksınız orada.. Korkar insan... 13 katlı binanın 11. katı yüksek gibi gelmemişti bana. Kaldı ki perde örtme sıkıntısı bile olmadığından baya avantajını da gördüm:) Bir diğer avantajı nedir dereniz, 11. kata asansörle çıkarken, kırmızı ışıklı göstergede her kata gelindiğinde "1,2,3,...11 geldiiik" diye saymak oldu. Yok yanlış anlamayın, benim saymakla şim olmaz da minik merak ediyordu biz de her çıkışımızda, inişimizde pür dikkat göstergeyi izleyen miniğe sayıları sayıyorduk. Sonra baktık ki gördüğü yerde sayıları göstermeye başladı. Gazete, kitap, takvim.. Ve plakalar :) O an aklıma koydum, hemen acele tarafından yapılmalıydı bu proje. Renk renk sayılar...



Polardan yaptım sayıları. İçlerini doldurdum. Yumuşacık rakamlarımız oldu. Bir de onlara polardan çanta diktim. Çantanın üzerine de rakamlardan işleme yapacaktım ama elimde hazır kesilmiş kuşlarım vardı, onlardan birini dikmek daha kolay geldi :)))


Yapacaksanız, siz siz olun incecik hatlarla çalışmayın. Dikip de geri çevirmesi zor oluyor. Aklınızda olsun:)) Minikler neşeyle oynasın.. Sevgiyle kalın...
Not: Bugün marmelatlı kurabiye tarifi verecektim ama tarifim evde kalmış, nasıl yaptığımı da hatırlayamadım. Artık kısmetse yarına :))