Muhallebili Bisküvi



Yine pratik bir tarifle karşınızdayım. Hemen birkaç dakika ile yapabielceğiniz, aniden gelen misafirlerinize ikram edebileceğiniz leziz bir tarif bu. Yarın bisküvi yağımını paylaşacağım kısmetse. Sevgili Cahide ve Jibek'in royal icing denemesini çok şükür yapabildim:)Dediğim gibi bizküvi ve royal icing tarifi yarın İnşaAllah..

Malzemeler:

4 paket piknik bisküvi ( diğerleri ile de yapabilirsiniz dilerseniz )
yarım litre süt
1 kaşık dolu dolu buğday nişastası
1 kaşık un
Dilediğiniz kadar kakao
3 yemek kaşığı şeker

Sütü kaynamak üzere ocağa alın. Diğer tarafta tüm malemeleri az bir sütle karıştırın. Süt kaynamaya başlayınca yavaş yavaş içine bu karışımı dökün. Diğer taraftan da hızlıca karıştırın. Muhallebi kaynayıp kıvama gelince hafif parçaladığınız bizküvilerin içine döküp karıştırın. Muhallebiniz fazla gelirse içine biraz daha bisküvi ilave edebilirsiniz. Bizküvi çeşitlerine göre muhallebi miktarı değişkenlik gösteriyor çünkü. En son sera streçe hindistan cevizi serpin ve dilediğiniz gibi şekillendirin. 1 saat kadar buzdolabında bekletin. Afiyet olsun...



Kaşar Şelaleli Köfte





Bu nasıl isim derseniz, kendim buldum:) Tarif de tamamen bana ait, bilmiyorum mutlaka benzerleri vardır internette ama köfte yapmaya niyetlenirken bir de baktım ki bunu yapmışım. Farklı bir lezzet oldu eldeki malzemelerle...Hemen tarife geçiyorum:

Malzemeler:

Yarım kilo yarım yağlı kıyma
2 yumurta
Dilediğiniz kadar ekmek içi ( ben çok ekmekli sevdiğimden 2 su bardağı kullandım )
2 diş sarımsak
Köfte harcı ( yarım paket )
kimyon, kekik
Yeterince kaşar ( ister rendeleyin ister küp küp doğrayın )
Yeterince su

Köftenin tüm malzemelerini iyice yoğurun. Köfte yapımında en önemli husus iyice yoğurmaktır. Yoğurduktan sonra köfteyi elinize alıp kabın içine birkaç kez hızlıca vurun.


Avucunuzun içine ceviz kadar köfte alın, yuvarlak şekilde düzleştirin. İçine kaşar peyniri koyun ( vaktiniz varsa rendeleyin çok daha güzel olur ), yukarıda görüldüğü gibi kaşar içinde kalacak şekilde kapatın. Kızgın yağda çok kısa sürede pişiyor.


Afiyet olsun...



Süt Nasıl Sağılır?



Özellikle çalışan anneler için bir hayat kurtarıcıdır süt sağma makineleri. Doğum izni topu topu 4 ay sürer, bunun bir kısmı da mecburen doğum öncesi kullanıldığından çocuğunuzla doya doya geçireceğiniz birkaç ayınız vardır sadece. Bu süre içeisinde yeni doğum yapmış anne öncelikle sütünü artırmaya çalışır. Çocuk ne kadar emerse, o kadar süt üretir vücut. Kimyası, doğası böyle bu işin, böyle yaratılmışız. Bunun dışında iki önemli faktör daha var - ki ben bunları sadece kendi tecrübelerimi göze alarak yazıyorum - süt artırmak için dinlenmek ve sıvı alımı çok önemlidir. Ben zaten suyu seven biri olduğumdan bu konuda sıkıntı çekmedim. Çok dinlendiğimi, çocuk uyudukça uyuduğumu söyleyemem ama sıvı alımı ve bol bol emzirmek çok faydalı oldu bunu söyleyebilirim.

İlk zamanlar süt bol oluyor, çocuk tam ememediği için belki, belki de sütün artması için böyle bir yaratılış hikmeti var ortada, çocuk emdikçe de sütünüz artıyor. İlk zamanlar sütün üretimini vücut ayarlamaya çalışırklen bir kısmı da akarak boşa gidiyor. İşte bu esnada süt sağma makineleri önem kazanıyor. Bu süre esnasında, özellikle işe başlamadan önce sütünüzü sağarsanız, işe başladığınızda veya acil bir işiniz çıktığında bu sütler sizin hayat kurtarıcılarınız oluyor. Burada dikkat edilmesi gereken, sütün üzerine mutlaka tarih ve kaç cc olduğunu yazmak ve dondurucuya öyle kaldırmak. En eski tarihliden başlayarak çocuğa vermelisiniz ki, bir nevi son kullanma tarihi geçmesin :) Bunu sadece çalışan anneler olarak da düşünmeyin, birkaç saatliğine bebeğinizi bırakıp çıkıp bir hava almak isterseniz, sütünüzü bırakıp gidebilirsiniz. Böylece aç kalmayacağı için sıkıntı da olmayacaktır. Ayrıca günlük bebeğinizin içtiği süt miktarını da birkaç gün içinde anlıyorsunuz. Buzluktan o ölçüde  süt çıkarırsanız bebeğiniz aç kalmaz, sizin de içiniz rahat eder işyerinde.

Süt ne sıklıkla sağılmalı?
İşe başladıktan sonra - veya bebeğiniz sütü sizden emmiyorsa - süt sağma makinelerinizi çıkarın ortaya. Hummalı bir çalışma başlıyor. Ben işe başladığımda bebeğim 3 ay 3 haftalıktı. Yani sadece anne sütü alınan bir dönemdi. İlk günler evdeyken sağıp depoladığım sütlerden kullandım. İşe gittiğim ilk gün yanımda süt sağma makinem de vardı elbet. O zamanlar 2 saatte bir sağıyordum. Bebek büyüdükçe 3 saatte bir sağmaya başladım. Sonra da 4 saatte bir sağdım. Yaklaşık 6. aya kadar 2 saatte bir, 6-9 ay arası 3 saatte bir ve sonrasında da 4 saatte bir sağdım. 1 Yaşından sonra 6 saatte bielsağsanız yeterli olur kanaatindeyim. Tabi herkes bunu kendi durumuna göre de ayarlamalı.

Sütün azalmaması için nasıl sağılmalı?
Sütün azalmaması için - ve hatta artması için - sağma işlemini göğüste süt kalmayana kadar yapmalısınız. Her sağışta da her iki göğsü de mutlaka boşaltmalısınız. Yani, ben öyle yaptım ve faydasını gördüğüm için böyle yazıyorum. Mutlaka ki başka yöntemler de vardır. Tabi tüm bunları yapabilmek için süt sağacaınız uygun bir ortam ve anlayışlı bir işvereniniz olmalı. O yönden çok şükrediyorum. Yok anlayışlı bir işvereniniz yoksa bile, günde 1,5 saat süt izniniz oluyor bebeğiniz 1 yaşına gelene kadar, işverene kanunlar hatırlatılabilir bu durumda. Ayrıca sütün azalmaması için süt sağma satini sakın geçirmeyin. Mecbur kalıp bir kez geçirdiyseniz de üzülmeyin, hemen sağın, donrasında dikkat edin bir sıkıntı olmuyor.

Ne tür pompa kullanılmalı?
İşe başlamadan önce yoğunlukjla bu sorunun cevabınbı bulmaya çalkıştım. İnternette biraz dolaşırsanız çoğunluk annelerin medela'nın elektrikli pompasını önerdiklerini göreceksiniz. Kullanan bir arkadaşım vardı hatta, çok memnundu. Ancak cidden traktör sesi gibi ses çıkarıyordu. Sanırım tek eksi alacağı yönü bu.. Ben özellikle elektrikli istiyordum ama manuel avent pompa kullandım. Manueli ilk başta neden istemedim derseniz, internet araştırmalarım sonucu manuellerin acıttığı ve hatta yara yaptığına dair bir sürü yazı okumuştum. Ancak hiç de öyle olmadığını gördüm. Yalnız bunu derken tüm manuel pompalar için diyemem, mutlaska ki acıtanları vardır. Onca anne muzdarip olup yazmış zira. Ben yukarda fotoda gördüğünüz avent pompayı kullandım. Öyle memnun kaldım ki size anlatamam. Şükürler olsun hiçbir sıkıntı da yaşamadım. Masaj başlığı ile ilgili yazıyı okumak için tıklayın. Okuduktan sonra geri dönmeyi unutmayuın :))

Pompa Nasıl Temizlenmeli?
İşyerinde her kullanımdan sonra yıkayıp, güzelce kuruluyordum. Elbette bu yeterli değil anck işyerinde başka yapabieceğim bir imkan - kaynatmak gibi - yoktu. Evde de yien avent sterilezatör kullanıyordum. Ancak doğrusunu söylemem gerekirse ilk başlarda sıkça kullansam da sonraları haftada bir steril etmeye başladım. Bu benim yöntemim sevgili anneler, siz yine uzmanlara danışın dilerseniz..

Soğuk süt bebeğe verilmeden önce nasıl ısıtılır?
Sütü buzluktan çıkarıyorsanız, öncelikle kendi kendine buzunun çözülmesini bekleyin. Ben yeterli zamanı ayarlayıp, sütü buzluktan buzdolaına çıkarıyordum. Buzdolabında buzu çözülen sütü de bebeğe vermeden önce biberona koyup benmari usulü kaynar su ile ısıtıyordum.

Nasıl bir biberon?
Bebeğe biberon seçerken çok dikkat edilmeli. Her gün biberonla süt içiyorsa bebeğiniz, biberon seçimi çok çok önem kazanıyor. Bilirsiniz, biberonla süt içerken içindeki hava biiter ve bebek biberon emziğini ağzından çıkarıp hava almasını sağlamazsa süt az gelir. Bunu yaşamamak için ben Dr Browns ve Avent biberon tercih ettim. Biberon emziğimiz de 3 noktalı olduğundan, ilk zamanlar tek nokta kullanıyordum. Sonraları 2 ve 3. noktalara geçtik. Bu biberon emziklerini de şiddetle öneririm.  

Süt sağma ile ilgili bu ilk yazım olsun. Daha yazacaklarım var ilerki günlerde de kısmetse onları paylaşmaya çalışayım. Sormak istediğiniz bir soru olursa ve yardım edebilirsem de çok sevinirim. Sevgiyle kalın...

aynı yazı anarenklerde de yayınlanmıştır. İşte burada...


...:::Bir Annenin Ütopyası:::...



Oğlum;


Daha sen hayatta yokken başladı seninle ilgili hayallerim… Her şeyin en iyisi, her şeyin en güzelin seninle olsun istiyor bu anne yüreğim… sana dair, bugününe ve yarınına dair düşüncelerim var, hayallerimin sınırı yok elbet bir anne olarak.. istedikçe istiyorum, diledikçe diliyorum oğlum.. var mı ötesi…

Hayatta, hep hayal ettiklerimiz kadar yol alırız sanki. Hayallerimiz bize ivme katar, onlardır bizi kamçılayan çoğu kez.. hayal edebileceğimiz kadar geniştir öykümüz.. hayal edebildiğimiz kadar renkli…


İşte benim hayallerim de çok büyük oğlum.. çok geniş.. çok renkli… sana dair hayallerimin sınırı yok, olmasın da.. Anne yüreğim sınır tanımıyor seninle ilgili…


Madem bu dünyadayız, bir şeyler katalım kendimizden öyle değil mi? Bir amacı olmalı burada olmamızın.. bir hedefi olmalı hayatımızın.. hedefsiz yaşama sakın…hedeflerini güzel seç, kimsenin arkasından gitmene gerek yok, aklının ve yüreğinin arkasından git.. kendine danış, güvendiklerinle istişare et, sev ve yaşamayı bil.. hedefin sağlam olursa, inancın sarsılmaz olursa, dağlar duramaz ki önünde.. hayat serüveninde biz her daim, sen ihtiyaç duydukça yanındayız bunu unutma.. ne zaman yorulursan gel dayan bana, ne zaman sıkılırsan gel anlat bana. Gerekirse birlikte ağlar, gerekirse birlikte şahlanırız..


Doğru ol, dürüst ol.. etrafını, insanları, kainatı sev.. her şeyin yolu sevmekten geçiyor ilk önce.. her şeyin güzelliği sevmekle ortaya çıkıyor.. hayatta yaptığın her ne olursa olsun, severek yap, içine kendinden bir şeyler kat mutlaka.. ki yaptıkların da sen gibi güzel olsun oğlum.. bu dünyaya değişmeye değil, değiştirmeye geliyor insan.. güzelliklerle gel ki çoğalsın gülen yüzler.. bir insanı sevmekle başlamaz mı tüm öyküler.. bizim öykümüz de hem sevmekle başlasın, hem de sevmekle devam etsin güzel yavrum…


Ütopik bir düşünce olarak görme annenin bu dediklerini. Kim ki hayallerini ütopik görür, inan bana en başta yenilir hayata.. hayat, hayallerimizle sınırlı çünkü, dedim ya… tertemiz, huzurlu, yalansız, savaşsız, acısız, sıcacık bir dünyanın kucaklaşmış insanlarına dair bir hayat senin annenin hayali… ve annen inanıyor ki savaşlar bitecek, silahlar yeryüzünden silinecek, tüm çocuklar gülecek, huzur dolu, inanç dolu, hayat dolu bir hayat yaşanacak bu yeryüzünde… sen de bu hayalimde yanımda ol ve yardım et bana… ağzında birkaç dişi kalmış bir dedenin huzurla gülümsemesi gibi, eksiklikleri değil, güzellikleri gör ve yoluna devam et gülümseyerek.. işte seni görmek istediğim yer budur oğlum… öpüyorum gözlerinden…

 


Aynı yazı annelerin dünyasından da yayınlanmıştır. buyrun.

Legolara Keçeden Düzenleyici


Bu ara el işlerine ara vermiştim. Ara vermek de değil de, sanırım çok da vaktim kalmıyordu. Aslında vakit dediğimiz şeyi iyi değerlendirirsek her işimizi de Allah'ın izniyle yetiştirebiliyoruz. Sanırım ben de kendi kendime bahane etmişim vaktim yok diye.


Legolar için bir düzenleyici yapmayı düşündüm. Aslında ikea'dan birkaç düzenleyici almıştım. Dönünce de keşke daha fazlasını alsaydı mdedim ama artık düzenleyicilerimi kendi zevkime göre kendimin yapması gerektiğine karar verdim.


Keçelerden, su damlası şeklinde diktiğim bu düzenleyici benim çok hoşuma gitti. İpinden kanepenin kenarındaki ahşaba da takabiliyorum. El emeği gibisi yok doğrusu..

Ferrarisini Seven Bilge



Kitap tanıtımı yapmayacağım yanlış anlaşılmasın :) Bugün meslek farklılıklarımız ve anne - baba olunca bir anda zenginleşiveren meslek renklerimizle ilgili birkaç şey paylaşacağım...

Malum her çocuk farklı, istekleri, gelişimleri, yeme-içme tarzı, oyuncak seçimi, ihtiyaçları.. İkizler bile bambaşka haller sergilerken, bunca farklılığın olması da elbette ki çok normal. Bizim minik bey mesela, tekeri olan her türlü alet-edevat onun için oynamaya değer.. Sokakta park halinde duran araçların tekerlerinden tutun, bir çocuğun sürdüğü bisiklete kadar, ne kadar tekerli şey varsa aklınıza gelen, bizimkinin aklı orada.. Evde bir filomuz var sürekli genişleyen... İçlerinden bazıları gözde, bazıları ise daha az akla gelir cinsten... Ee durum böyle olunca, taze anne olarak ben tabi hemen bunu gelecekle ilişkilendirip "bu çocuk büyüyünce bir nakliye firmasının sahibi olacak" deyiverdim:) Oysa ki liseye gidene kadar avukat olmak için can atan ben, sonrasında fikir değiştirip mühendis oldum da bu hızlı değişime ben bile inanamadım. Ne çabuk hayallere kapılıyoruz çocuklarımız söz konusu olunca... Her yaptıklarını birşeylere sebep - sonuç gösteriveriyoruz.. Ya da sanırım ben öyleyim :)


Bir çocuğunuz olunca, mesleğiniz ne olursa olsun çeşitleniveriyor uğraşı alanlarınız. Bir öğretmenseniz, mühendislik dalında çalışmalara imza atabiliyorsunuz; muhasebeci iseniz, eğitim dalında ek çalışma yapıyorsunuz yavrunuzun yanında. Karşılaştığınız sorunlara çözüm üretebilmek için yeri geliyor bir ar-ge departmanı gibi çalışıyor, fikir üretiyorsunuz. bizim çocuğun sabaha karşı ıslanmalarına eşim tarafında harika bir öneri geldi mesela. "bez firmaları, ürettikleri beze ne kadar sıvı alacağını yazsınlar:) " .. " 130 cc'ye kadar taşıma kapasitelidir, sızdırmaz, yüksek emiş gücüyle bebeğinizin popişi kuru kalır:P "  Yeri geliyor reklamcı yönünüz de ağır basıp, ar-ge faaliyetleri neticesinde elde ettiğiniz yeni ürünün reklam çalışmalarını bile tamamlıyorsunuz:)) " en iyisi 130cc, biz daha iyisini yapana kadar:) "


Yeni patron o mini mini eller oluyor hayatınızda. Beklemeye tahammülü olmayan, sistematik, uğraşı gerektiren bir patronunuz daha oldu işte, hayırlı olsun :) İşyerinde atölye denetimine çıktığınızda, eve gidince kendinizin de denetleneceğini unutmayın sakın:) Altını zamanında değiştirmezseniz, yemeğini zamanında vermezseniz, patron hemen tehlike sinyallerini vermeye başlar. Sonuçlar da size kdv olarak döner tabiki pişik, huysuzluk veya ağlama olarak...

Mesleki farklılıklarımız olsa da, uğraşı farklılıklarımız olsa da, tüm anne babalar " ebeveyn" olma çatısı altında buluşuyorlar ortak payda olarak.. İşiniz ne olursa olsun, yeter ki evdeki patronunuz iyi olsun)

Tüm minik patronları öpüyorum. Sevgiyle kalın...


Aynı yazı anarenklerde de yayınlanmıştır. İşte burada..

Portakal Suyu


Portakalın artık son günlerini yaşıyoruz. Gerçi artık her mevsim her türlü meyve sebze malesef bulunuyor ama her sebze - meyve zamanında güzel ve faydalı. Kışın yenen çileğin hiçbir faydası olmadığına eminim, ve hatta zararlı olduğu konusunda da eminim birçoğunuzla hemfikirim... Bu nedenle, son günlerini yaşayan portakal ve greyfurtu ister bol bol yeyin, ister suyunu sıkıp için diyorum. Ben greyfur suyunun tam bir müptelası olarak zayıflamaya da faydalı olduğunu geçenlerde okudum. Bilmeden iyi bir neticesinden daha faydalanıyormuşum meğer. Tabi çok araştırmadım ama zayıflattığını söyleyenler var... İşte ev yapımı portakal suyu tariflerim:


1. tarif :

1 litre taze sıkılmış portakal suyu
1 şişe soda ( maden suyu )

İkisini karıştırın ve afyetle için :)

2. tarif:

1 litre taze sıkılmış portakal suyu
1,5 çay kaşığı karbonat

İkisini karıştırın, için. Ama karbonatı atarken dikkat edin ki taşma olmasın..

Dikkat Jaws Geliyor :)



Haftosunu küçük bir İstanbul kaçamağımız oldu. Ama ne kaçamak.. Bayrampaşa'nın ortasında köpek balıklarının arasında kaldık:) Yok, inanılır gibi gelmedi size biliyorum. Ben de görene kadar aynen sizin gibi düşünüyordum ama hani o Jaws serisinin korkunç kahramanı burnumuzun dibine kadar yaklaştı emin olun. Tabi filmdeki gibi devasa değildi, bir de bana çok sevimli geldi elimi uzatıp kafasını sevesim geldi:)



Sakın oyuncakçıya gittim sanmayın. Halis muhlif kanlı canlı köpek balıklarıyla görüştüm geldim:) Neyse daha fazla meraklandırmayım sizi. Forum İstanbul'daydık. Önce İKEA, sonra da hemen yanıbaşındaki Forum İstanbul'u gezdik. Tam çocuklarla gidilecek harika bir yer, ben tam not verdim doğrusu..


İster alışveriş yapın, ister oturun Gloria Jeans'de bir kahve molası verin, isterseniz de mini mini puz pateni pistinde cıvıl cıvıl çocukların içinde kayın. Dedim ya, çocuklar için harika aktivite noktaları var Forum İstanbul'da..


Turkuazoo'ya girerken kapıda bir çocuk topluluğuyla karşılaştık. Büyük ihtimalle bir anaokulundan geliyorlardı. Onlarla gezmek daha bir zevkli oldu. Meraklı bakışları ve heyecanlı sorularıyla hepimizi etkiledi çocuklar. Akvaryumların önündeki açıklamaları okuyup bol bol yorum yaptılar.



Hiç görmediğim bir sürü balıkla tanıştım ben de çocuklar gibi şen bir şekilde. Malum yanımızda onlarca çocuk varken, biz de çocukluk yıllarımıza dönüverdik:) Hazır bekliyomuşuz meğer:))



İşte bu minik parmaklar, küt burunlu ilginç balık amcaya selam veriyor. Diğer resimdeki vantuz amcanın kuyruğu da abartısız 2m. kadar vardı..


Yılan balıkları, piranalar, benekliler, amazondan gelenler, köpek balıkları, deniz yıldızları, yengeçler ve daha neler neler... Çocuklar hepsini bir arada görerek öğrendiler. Dalgıçların elinde hiç görmedikleri kabuklu deniz canlılarına dokundular.


Rengarenk harika balıkların görsel şölenlerini izlediler. Bazen gördüklerinin bir balık mı yoksa kuş mu olduğunu bilemediler. Suyun içinde olduğuna göre balıktır dediler...



Akvaryumlar çok çok büyüktü, ama onlardan da güzeli tünel kısmı idi. Tünelde tamamen suyun içine girmiş hissine kapılıyorsunuz. Yürüyen bandın üzerinde tünelden geçerken harika bir görsel şenlik yaşıyorsunuz...



Bu kocaman vantuzları görüyor, dalgıçların elindeki yiyecekleri nasıl da oburca hüplettiklerine şahit oluyorsunuz. Daha görmediğim ne çok canlı vardır kimbilir diye de kendinizi düşünmekten alamıyorsunuz...


Büyük küçük bir çok deniz canlısını burada görüyorsunuz. İsterseniz köpekbalıklarının yanına dalabiliyorsunuz da. Ben o kadarına cesaret edemezdim doğrusu:) Her ne kadar şirin görünseler de cesaret işi :))



Bakın sivri dişleri ile ne kadar da sevimli Jaws kardeş:))


Tünel çıkışında da benim çok da anlam veremediğim bu korsanlarla karşılaşıyorsunuz:)) Sanırım görselliği canlı tutmak, zenginleştirmek istemişler... Her ne kadar bana anlamsız gelse de, çocuklar bunları da çok sevdiler.



İşte bu da tünelin genel görüntüsü.. Gerçekten harikaydı, aklım orada kaldı, o sessiz sular ülkenin çok sesli korosunda kaldı aklım... İstanbul'da iseniz veya yolunuz düşerse, gitmeye çalışın bence. Çocukla gezilecek çok şirin yerlerden Turkuazoo... 

Aynı yazı anarenklerde de yayınlanmıştır. Buyrun buradan...

Yoğurtlu Brokoli Salatası




Yeni bir haftaya merhaba. Haftasonu bir İstanbul ziyaretimiz oldu. O gezi ile ilgili birkaç paylaşımım olacak kısmetse yarın. Gerçekten gezip görülmesi gereken bir mekanı "Turkuazoo" tanıtacağım sizlere. Bugün ise kendi denemelerimden olan yoğurtlu brokoli salatasının tarifini vereceğim. Ben kendimce bir salata yaptım, çok da güzel oldu. Başka şekillerde de yapılıyordur belki bilmiyorum ama sebzelerle fazla arası iyi olmayan ben bile yedim bu salatayı:)) Hemen tarife geçelim:

Malzemeler:

Haşlanmış brokoli ( 2 su bardağı )
1 su bardağı yoğurt
1 diş sarımsak
Tuz
Zeytinyağı



Brokoliyi ister çok çok az suda, isterseniz de buharda haşlayın. Suyunu iyice süzdürüp içine zeytinyağı ekleyip karıştırın. Diğer bir tarafta yoğurt, sarımsak ve tuzu karıştırın. Brokolilerle karıştırıp servis tabağına alın. Üzerine biber turşusu ile süslemeler yapın. Afiyet olsun...

Pekmezli Tahinli Kurabiyeler Şekersiz-Yulaf Unlu



Kimi kıtır kıtır, kimi yumuşacık, ben her türlüsünü severim kurabiyenin. Hele kakaolu ise, deymeyin keyfime:) Bu kurabiyeleri, sevgili Urfatutkunu'nun oğlumun diş bulguru için yaptığı çiçek kurabiyeler tarifinden yaptım. Bir tarifi aynen uygulayamıyorum, çoğunlukla değiştiriyorum. Bu tarifi de değiştirdim. Bu arada fotoğraftaki kurabiyede gördükleriniz, yulaf ununun içindeki yulaf taneleri. Aynı zamanda kullandığım un ayçekirdekli idi.
Bu kurabiyeler pekmezli, tahinli ve yulaf unlu. İçinde hiç şeker yok. Bu nedenle çocuklarınız için de severek ve güvenle yapabilirsiniz.  Cumanız mübarek olsun..

Anarenklerdeki bugünki yazımı okumak için buraya, Annelerin dünyasındaki bugünki yazım için buraya buyrun..

Yulaf Unu ve Faydaları

YULAF unu birçok çocuk mamalarının terkibine girer. Bu un, çocukların aldıkları sütün iyice hazım olurımasına yardım eder. Nişastadan zengin besleyici bir undur. Ayrıca hastalıktan yeni kalkmış ve vücutları zayıf hastalarda yulaf unundan yapılan çorba ve ekmeklerin büyük faydaları görülür.

 

Malzemeler:

125 gr tereyağ
1 su bardağı buğday nişastası
1 yumurta
1 tatlı kaşığı yoğurt
1 çay kaşığı kabartma tozu
yarım bardak pekmez
2 tatlı kaşığı tahin
yarım su bardağı dövülmüş ceviz
alabildiği kadar yulaf unu ( ayçekirdekli kullandım )

 

Un hariç diğer tüm malzemeleri iyice yoğurun. Yağ iyice eriyecek ve sıvı bir kıvam alacak. Sonra yavaş yavaş unu ekleyin, hamur kulak memesinden biraz daha sert olsun yoksa yayılma ihtimali ortaya çıkar. İstediğiniz gibi şekil verin. 180 dereceye ısıtılmış fırında çık kısa sürede pişiyor. Esmerleşmeden fırından çıkarın. Afiyet olsun..

Not: Resimde esmer olan kurabiyeler pekmezlidir. Beyaz olanlar ise normal şekerli. şekerli yapmak isterseniz işte malzeme listesi:

125 gr tereyağ
1 su bardağı buğday nişastası
1 yumurta
1 tatlı kaşığı yoğurt
1 çay kaşığı kabartma tozu
yarım bardak pudra şekeri
yarım su bardağı dövülmüş ceviz
alabildiği kadar yulaf unu ( ayçekirdekli kullandım )

Afiyet olsun..

Fıstıklı Sarma


Ne zamandır aklımda olan, denemek istediğim bir tarifti. Çok çok sevdiğim bir tatlıdır bu. Her daim dondurucumda bekleyen ince böreklik yufkalarım ile yaptım:) Evet yanlış duymadınız, ince, preslenmiş böreklik yufka ile.. Zaten ince böreklik yufka ile baklava yufkasının ne farkı var hiç anlamış değilim. Her ikisi de tül gibi ince.. Tatlı gerçekten güzel oldu ancak bundan sonra çok daha kalın sarmayı planlıyorum, daha dolgun olsun diye. Şimdi geçelim tarifimize:

Malzemeler:

1 su bardağı dövülmüş antep fıstığı
yarım bardak eritilmiş tereyağ
İnce yufka ( 2 yaprak )

Şerbeti için: 
1 su bardağı şeker
1 su bardağı su
1-2 damla limon

 

Her yufkaya fırça yardımı ile tereyağ sürün. Ben hazır kesilmiş böreklik yufkalardan kullandım. Daha sonra yufkanın üzerine fıstık serpin ce sımsıkı sarın. Ne kadar sıkı sararsanız o kadar iyi olur.Daha sonra hazırlanan sarmaları tereyağı ile tabanı yağlanmış tepsiye dizin.




Hepsi hazırlanıp tepsiye dizildikten sonra, eritilmiş tereyağını üstlerine de sürün. Sarmaları fırına vermeden kesin. 200 dereceye ayarlanmış fırında 10 dakika pişirin. Belki daha kısa sürede de pişebilir her dakika gözlem altında tutun ki yanması kuvvetle muhtemel..

Şerbetini de hazırlayıp her ikisi de soğukken şerbeti sarmalara dökün. Afiyet olsun..

Patates Çanakları



Patates topları ile ilgili tarifimde de belirtmiştim patates çanaklarından yaptığımı. Çok beğeni topladı şükürler olsun, çok soruldu bunu nasıl yaptın diye. Tarifi sevgili Cahide'den almıştım, biraz değiştirerek yaptım. Hemen tarife geçeyim:

6-7 adet ortaboy haşlanmış patates
3 yemek kaşığı süt
1,5 kaşık tereyağ
Haşlanmış makarna (1 su bardağı kadar )
1,5 su bardağı yoğurt
kornişon turşu
mısır
küp küp doğranmış patates
dilerseniz küp küp haşlanmış havuç ve bezelye
mayonez
tuz
İnce rende ile rendelenmiş havuç



Haşlanmış patatesleri iyice püre haline getirin. İçine tuz, tereyağ ve sütü de ekleyip iyice yoğurun. Biraz ılıması için bir kenara alın. Diğer taratan tüm malzemeleri ( mısır hariç ) karıştırıp rus salatası hazırlayın. Ilımış olan pataates püresini alıp elinizde yuvarlayın, sonra içine doğru bastırarak çanak şekli verin. Dış yüzeyini rendelenmiş havuca bulayıp içine rus salatası doldurun, üzerine de mısır ekleyin. Afiyet olsun...

Not: Mısır konserve değildir. Yazdan dondurucuya koyduğum mısırlardandır. 

Babaanne Sandığından İnciler

31 senelik babaannem ama hala kapalı kutu sanki. Mübarek her gün yeni bir deyim, her gün yen bir atasözü.. Ben bile şaşırıyorum. Ya bu sözleri kendisi söyleyiveriyor – ki öyleyse bravo demek az kalır – ya da eskiler çok çok özlü söz konuşurlarmış ki babaannemin aklında da onlar kalmış ve yeri zamanı gelince gün yüzüne çıkarıveriyor sandığından..

Geçenlerde bana gelen bir arkadaşım, xxl bir anne, 2 çocuğunu salıverdi ortalığa benimle sohbete başladı. Bu sırada çocuklar mutfak oda demeden dere tepe düz gittiler.. Ee çocuk bunlar elbette yapacaklar , yaramazlık da hakları.. Hele de anneleri hiç seslenmiyorsa.. Annelik bu kadar xl olmayı götürür mü dedim içimden kendi kendime. Yani gittiğin yerde salmak, arkasını aramamak, ev sahibini nasıl bir sıkıntıya soktuğunu anlayamamak… Nasıl bir şeydir? Çocuk bu, bırakırsan şekerliği alır eline yalar, hazırladığın pasta tabaklarına elini atıp rastgele birinden bir parça koparır atar ağzına.. Sen misafir çocuğu diye bir şey diyemezsin ama için içini de yer.. xl annenin devreye girmesini beklersin, anne oralı olmazsa artık bu durumda kendi çözümünü üretme yoluna gidersin. Kendince anlatırsın çocuğa da çocuk ya anlar ya anlamaz.. Ya pasta tabakları elinde koştururken aklın mutfakta kalacaktır, ya da içerde hangi dolabına el atılmış düşüncesindesindir:)

Günün sonunda ne mi olur peki? Sohbet edilmiş, gülünmüş eğlenilmiştir. Her şey güzeldir ama yerli yerinde değildir. Ama bir şey vardır ki yerindedir, zamanındadır, tam isabettir, harikadır.. Ne midir o? Elbette babaanne sözü.. Kitap gibidir babaanne, söyledi mi isabet ettirir lafı varacağı menzile..”Et topağı olanın, ip yumağı olmaz”… Ee büyükler doğru demiş ama, yeni neslin pek haberi yok gibi :)Zira o ip yumağından bir türlü vazgeçemeyenler de oluyor işte hayatta:)

Selametle..
 
Aynı yazı anarenkler'de de yayınlanmıştır.

Patates Topları ve Bir Ödül



Yepyeni bir haftaya merhaba dedik. Umarım hepimiz için çok çok iyi bir hafta olur. Haftasonu sevgili Cahide'nin patates çanaklarından yaptım. Onların tarifini yakın zamanda vereceğim. Bugün o çanaklardan artan patates püresi ile yaptığım minik topların tarifini vereceğim ve sevgili Pınar'ın bana verdiği Kreativ Blogger ( Üretici Blogcu ) ödülünden bahsedeceğim.


Malzemeler:

2 ortaboy patates
1 yemek kaşığı süt
1 tatlı kaşığı tereyağ
Yeterince havuç ve kırmızı lahana püresi
Tuz ( Dilerseniz kimyon, kekik de atabilirsiniz )

Patatesleri haşlayın, püre yapın. Sıcakken içine sütü ve tereyağını koyup karıştırın. İçine yeterince tuz ve dilediğiniz baharatlardan atıp minik toplar yapın. Topları rendenin en ince tarafından rendelediğiniz havuç ve kırmızı lahanaya bulayıp servis edin.

Tarifi de verdikten sonra sevgili Pınar'a tekrar teşekkürler üretici blogcu ödülü için. Ben de aşağıdaki isimlere göndereyim ödülü:

Handenur
Urfatutkunu
Pabuç
Dendenak
Sibel
Hilal
Jibek

Hilal'in El Emeği Maydonoz Blog Topluluğunda



Dün bloğum yepyeni bir yüze kavuştu. Eminim birçok kişi o eski pembe - kehverengi şablonu göreceğini düşünerek gelecek bugünlerde bloğuma. Aslında çok sevdiğim bir şablondu o, hele de headerdaki aşçı şapkalı sevimli bayan, harikaydı. Ama daha sade, içeriği tamamen ön plana çıkmış yepyeni br yüz ne zamanadır aklımdaydı da bir türlü aradığımı bulamamıştım. En sonunda bu şablonda karar kıldım. Bir header yaptım ve cuma günü yeni blog yüzümle karşınıza çıktım. Bugün de sevgili eşim sağolsun bana yepyeni bir header bulmuş. Çok çok beğendim ve bloğum son halini almış oldu. Yepyeni bir yüze kavuşmuşken, bir de maydonoz blog topluluğunda bloğumun tanıtımı yapılmış. Çifte kavrulmuş bir mutluluk oldu benim için:) Lafı daha çok uzatmayım, hepinize çok güzel bir aftasonu diliyorum. Saygılar..

Hatıralar, Okuduklarım ve 40 Yıl Hatırlı Kahve


 


Öncelikle; çocukluğumla ilgili birkaç anıyı bugün annerenkler' de paylaştım.

Bu aralar elimden düşürmeden okuduğum kitabım bu. Prof. Dr. Haluk Yavuzer'in Çocuk Eğitimi El Kitabı. Kitabı çok çok beğendim ve sizlere de tavsiye etmek istedim. İçerik çocuk - aile ilişkisi, disiplin, sorumluluk, iletişim, güven, sorulara yanıt verme, ilk temel alışkanlıklar, okul çağı, okul öncesi dönem olarak birkaç bölüme ayrılmış. Anlatılanlar tamamen gerçek vaka örnekleriyle ve harika çizimlerle desteklenmiş. Sizin de benim gibi görsel bir kişiliğiniz var ise, mutlaka çok işinize yarayacak. Çok çok beğendiğim yerlerden birkaç örnek vereyim:

  • Çocuklar dinlenmeleri ve ciddiye alınmaları konusunda aşırı duyarlıdırlar. 
  • Ayrıntılardan arındırılmış mesajlar, çocupun sorunun çözümüne yönelik davranmasını hızlandırır.
  • Verilen uyarı ne kadar kısa olursa, çocuğun üstünde etkisi o kadar büyük olur.
  • Çocuk eğitiminde öyle bir çizgide durun ki, çocuğunuz hem her an sizi yanında hissederek destek bulsun, hem de sizi hiç görmeyerek kendini özgür hissetsin.
  • Yaramazlığın temelinde "girişkenlik çabası" yatmaktadır.
  • Disiplin = Davranışı Yönlendirme
  • Çocuklar anne ve babaarının davranışlarını karbon kapıdı gibi aynen kopya ederler.
  • Öğüt vermek yerine davranışlarınızla örnek olun.
  • Haklı başarıları nedeniyle yapılan övgü, anne-baba ile çocuk arasındaki iletişimi olumlu etkiler ve çocuğun özgüvenini pekiştirir.




Annelerin Dünyası ve Kadınlar Günü



Kadınlar günü??


Peki hangi kadınların günü bugün?

Ülkemizde kadın nüfusunun %42’sinin şiddete maruz kaldığı istatistiklerle açıklanırken, hangi kadının günü bugün?

Yoksa bir vicdan aklama çabası mı ?

364 gün sonra bir gönül alma sevdası mı?

Bir çiçek ver, birkaç seminer düzenle, biraz afili laf et..

Neden kadınlar hala hak arayışında 21. yüzyılda..

Bu söylemler beni yüzyıllar ötesine götürmüyor değil.

Sözde medenileşti dünya, yeni bir düzen kuruldu, yepyeni harika bir düzen..

Kadınların da söz sahibi olduğu, seçtiği – seçildiği !, eşit ! haklara sahip olduğu yeni bir dünya düzeni..

Peki bu düzeni koyan kim? Ve amaçlanan ne?

Kırsal kesimde, eğitimini tamamlayamamış, içine kapanmış, evinin ve eşinin isteklerinden ve dileklerinden dışarı çıkamayan, çıkmak değil de fikrini beyan edemeyen onca kadın varken..

Şehir hayatında üniversite bitirmiş, evine, işine, çocuğuna, eşine bölünmüş, kendini parçalarcasına koşturan, her işi kendi sırtına yüklemeye çalışan, aşınan, aşındıkça aşındıran onca kadın varken..

Bunun yanında işinde bacıdan bayana, bayandan ablaya, abladan hanıma geçme ve kendini kabul ettirme çabaları içinde her gün boğuşan, direnen, direndikçe kendi kendini yiyen onca kadın varken..

Haberlerde kadınlar gününden bahsedilmiş kime ne?

Sözde değil özde kadına gereken saygıyı verebiliyorsanız gelin yanıma, birlikte kutlayalım kadınlar gününü..

Ama bir çiçek verip 8 Mart’ın gölgesinde bir kadın profili çizecekseniz, durun durduğunuz yerde…

Kadının adı yoksa, gelin hep beraber ona bir ad koyalım..

Ama ya kadının kendi yoksa, işte o zaman ne yapalım??

Aynı yazı annelerin dünyasında da yayınlanmıştır. Buyrun buradan...

Mozaik Pasta

 

Çok çok severek yaptığım ve yediğim mozaik pastanın malesef ne yapım aşamalarını, ne de dilimlenmiş halini çekemedim. Bu arada mozaik topları burada görebilirsiniz.  Malum geçen hafta SD kartı işyerinde unuttuğumuz güne denk geldi. SD kartı getirene kadar da bitirmiştik pastayı:) Sağlık olsun diyorum ve hemen yapılışına geçiyorum:

Malzemeler:

2 paket petibör bisküvi
1 bardak dövülmüş ceviz
2 kaşık kakao
şeker - isteğinize göre ayarlayın
süt - yeterince
3 kaşık eritilmiş tereyağ

Tüm malzemeleri bir kaba alın, bisküvileri elinizle ezin ama iyice un haline de gelmemesine dikkat edin. Yumuşak ve şekil verilebilecek bir kıvama gelene kadar karıştırın. İstediğiniz gibi şekil verin. Afiyet olsun.

Ev Yapımı Yoğurtla Yoğurt Çorbası


 

Benim en sevdiğim çorbalardandır  yopurt çorbası. Hele de babaannem yapıyorsa :) Aslında klasik bir tarif ama ben evde yoğurt yapma aşığı biri olarak, acaba evde yapılan yoğurttan da güzel olur mu düşüncesi ile denedim. Ve sonuç çok çok güzeldi... Evde yoğurdu nasıl yaptığımı merak ederseniz buradan bakabilirsiniz.


Malzemeler:

1 lt süt ile mayalanmış yoğurt
1 yumurta
2 kaşık un
Yarım bardak pirinç
Yeterince su ve tuz

 

Yumurta, un, pirinç ve yoğurdu bir kapta karıştırın. Seyreltmek için gerekirse su koyun ama ev yapımı yoğurtta su koymaya gerek kalmıyor. Üzerine yeterince su ekleyip sürekli karıştırarak pirinçler pişene kadar pişirin. En son tuzunu ve nanesini ekleyip altını kapatın. Afiyet olsun...

Dön Ki Evin Sensiz Kalmasın



Bugün aslında sizlerle yoğurt çorbası tarifimi paylaşacaktım. Ancak sevgili arkadaşım Cahide sağolsun bugün çok çok güzel ve bir o kadar da duygu yüklü bir yazı paylaşmış. Ben gözlerim dolarak okudum, sizlere de okumanızı tavsiye ediyorum. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.Ayrıca Cahidecim çok teşekkür ediyorum bu mektup-yazı için.. Dostların yanında olduğunu hissetmek çok çok güzel..