Kitaba Kötü Denmez Ama :(


Bazen kızıyorum işte böyle yarım bıraktığım kitaplar aklıma gelince. Bakınca kapak görüntüsü cezbediyor, yorumlara bakıyorum güzel deniyor ama gel gör ki beni hiiç sarmıyor. Tabi her şeyde olduğu gibi kitapta da bir zevk meselesi var. Mango Sokağı'ndaki Ev'i yarım bıraktım, tekrar okumayı da düşünmediğimden elden çıkardım. Böyleyken böyle...



Son Yeniçeri'ye gelince...
Zevkine güvendiğim bir arkadaşımın tavsiyesi ile almıştım. Aslında beğendim, bu kitaba asla kötü diyemem. Şimdilik sadece yarım bıraktığım kitaplar arasında yerini aldı hepsi bu. Yoksa sırası gelince bitireceğim bu kitabı. Anlatımı güzel, bazen tekrarlar olsa da...

Bugünlük bu kadar benden, sevgiyle kalın...

Tereyağda Yumurta...



Yarın haftasonu...
Farklı bir şeyler denemek isterseniz, haşlanmış yumurtanızı bol tereyağda böyle hafif kızartın. Yanına da çıtır ekmek...

Afiyetle...

Hadi Biraz Kitaplardan Konuşalım :) / Wulf Dorn



Kimseye inanma
Kendine bile güvenme
Gerçeği arama
Gerçek seni bulacak

Gününüz güzel olsun diyerek başlayayım yazıma. Uzun zamandır okuduklarımı paylaşmadığımı farkettim. Bundan sonra biriken kitapların yazısını sıklıkla göreceksiniz :) Bu güzellikle paylaşmadan olmaz. Birkaç kitabı bir yazıya sığdıracağım birikenler bitene kadar, çünkü bloğum hayatımın içinden ve bir kitap bloğuna dönüşmesini istemiyorum. Ancak "Psikiyatrist" o kadar güzel bir kitaptı ki, bu postu başka kitaplarla paylaştırmak istemedim.



Psikiyatrist, okuduğum ilk Wulf Dorn kitabı ve son olmayacak. Benim, okuduğum kitapta ilk baktığım şey anlatımın yalınlığı, dilinin temiz olmasıdır. Kitabın konusu "harika" bile olsa, dili üslubu hoşuma gitmemişse malesef sonunu getiremiyorum o kitabın. Bu yönüyle Psikiyatrist benden geçer not aldı. Kurgu çok iyi, sonuna kadar kimdir nedir olay nereye gidecek anlayamıyorsunuz. Örneğin Piraye gibi başından sonu belli değil. Kitap 416 sayfa ama nasıl akıp geçiyor bilemiyorsunuz, çünkü bir sonraki sayfayı deli gibi merak ediyorsunuz.Elimdeki kitaplardan sonra Wulf Dorn'a devam... Siz de okuyun derim :)


Ha bu arada, kitabın yanında en iyi giden iki şeyi de yanınıza almadan kitap okumaya sakın başlamayın :D

Sevgiyle...

Çocukla tatil İçin Bir Öneri: ÇIRALI ( Antalya )


1 Mayıs'ın cumaya gelmesini fırsat bilip değerlendirelim dedik çünkü bu yıl izne ayrılmak için vaktimiz olmayacak gibi. 3 günlüğüne nereye gidebiliriz diye düşünürken, tevafuk olacak ya yıllardır tanıştığımız bir müşteri aradı ve Çıralı'nın çocuklu aileler için uygun olacağından bahsetti. 


Malum tatil demek dinlenmek, eğlenmek demek ama çocukla tatilde her zaman bu mümkün olmuyor. O nedenle çocukla tatile gidecekseniz sakin-sessiz bir yer olmasına, özellikle çocukların oyun alanının bulunmasına, trafik sorunu olmayan, daha doğrusu etrafından fazla araç geçmeyen bir yer olmasına dikkat etmelisiniz. En azından bu saydıklarım bizim dikkat ettiğimiz kriterler. 

 

Çıralı tüyosunu aldıktan sonra, hemen kalacak yer araştırmaya başladık. Birçok alternatife sahipsiniz kalacak yer konuda, ancak bizim için denize yakın olması önemliydi. Bu nedenle Barış Pansiyon'u tercih ettik. 




Limon-portakal ağaçları arasında, şirin bungalowlar var Barış pansiyonda. Etrafta kediler ve tavuklar geziniyor ve bahçedeki meyvelerden de kendiniz koparıp yiyebiliyorsunuz. Sadece sabah kahvaltısı pansiyona ait ki kahvaltıda da o gezinen tavukların yumurtalarından yiyorsunuz. Bahçenin meyveleri de oluyor kahvaltıda. Mütevazi bir köy kahvaltısı tadında açık büfe oluyor kahvaltı.




 Bungalovları da çam ağaçlarından yapmışlar. İçine girince mis gibi çam kokusu alıyorsunuz. Ben giderken - tabiki - yanımda kahve makinemi götürdüm çünkü kahve malum benim vazgeçilmezim. Bunun yanında elektrikli ufak ızgaranız varsa götürün, Bahçede mis gibi mangal keyfi yaparsınız. 




Çıralı'nın tertemiz bir sahili var. Uzunca bir hat boyunca, dağların arasında şirin bir koy. Deniz çok berrak ve tertemiz. Biz Mayıs başında gittik su biraz serindi ama girilmeyecek gibi değil. Deniz kıyısından Olimpos Antik Kent sadece 10 dakika yürüme mesafesinde. Ancak yolunuzu bir dere kesiyor. Paçaları sıvayıp geçiyorsunuz karşıya, başka da yol yok çünkü. Diğer giriş Olimpos tarafından.




 Şimdi gelelim, Çıralı'ya gitmişken nereler gezilir neler yapılır mevzusuna. Bir kere adı üstünde Çıralı. Yani gitmişken o çıraları görmeden gelmek olur mu :)

YANARTAŞ





Çıralı merkezden 6-7 dakika araba ile gidiyorsunuz ve Yanartaş'a ulaşıyorsunuz. Sonrasında sizi harika bir manzara eşliğinde yaklaşık 35-40 dakikalık bir tırmanma bekliyor. Diliniz dışına çıkıyor benden söylemesi ama gördüğünüz manzara buna değer. Biliyor musunuz ara sıra utandım kendimden, ben soluk soluğa kaldım ama o yaşlı insanlar - 70 yaşlarında bir grup - öyle nefessiz falan kalmadan çıktılar yukarıya. Bizim yaşlıları düşündüm, oraya tırmanacak bir yaşlımız gelmedi aklıma. 



İşte, bu yanartaşlardan bir sürü var yukarıda. Çoluk çocuk olmasa gece çıkmak daha makbul olurdu bence ama o kadarı da kusur kalsın artık. Gerçi ben gece çıksam sanırım aklımın yarısı giderdi ya. siz düşünün artık halimi :) Korku filminden korkan biriyim sonuçta :P

OLIMPOS ANTİK KENT


İki girişi olan bir antik kent burası. Bir giriş Çıralı sahilden yürüyüş mesafesinde, diğer giriş Olimpos tarafından. Biz sahilden yürüyüp ulaştık antik kente. Bu arada yolumuza çıkan bu dereyi de atlamak durumunda kaldık ama çoşkun akan bir dere ve denize  dökülüyor. Su buz gibi ve dizlere kadar geliyor.


Bir yanı deniz, bir yanı dere olan antik kent öyle güzel bir manzarada ki. Oldukça da geniş bir yerleşim arazisi var. Öyle ki biz çocuklarla kaybolduk bir ara. Neyse ki 10 - 15 dakikanın sonunda yolumuzu bulabildik.






Herşey güzel güzel olmasına ama biraz bakımsız geldi bana. O kadar çok ziyaretçisi var ki bu açık hava müzesinin, bence bazı noktalarda rehberler olmalıydı. 





PHASELIS ANTİK KENT




Çıralı - Kemer arasında muhteşem bir ormanın içinde bir antik kent sizi bekliyor. Burası hem mesire alanı, hem harika bir koy, hem de tarih kokan bir antik kent. Biz dönüş yolunda uğramış olduğumuzdan ancak 1 saat kalabildik ama bir tüm gün burada geçirilebilir. Piknik yapıp tüm gün denize girilebilir. 



Olimposa nazaran daha temiz, daha ferah bir yer burası. Ulu ağaçlar arasında, kuş sesleri içinde kalıveriyorsunuz öylece. Gözünü kapatıp, dalgaların sesiyle uyumalık bir yer:)













 Daha gezecek çok yer vardı biz 3 güne deniz, Olimpos, Yanartaş, Phaselis ve dönüş yolunda da Manavgat Şelalesini ancak sığdırabildik. Siz vaktiniz olursa Ulupınar, Gelidonya Feneri ne gidebilir, Tahtalı'da teleferiğe binebilir ve tekne turlarına katılabilirsiniz.

 Sevgiyle kalın,,,

 

Küçük Çocuk

Bir gün küçük bir çocuk okula başladı.
Çocuk oldukça küçüktü
Ve okul oldukça büyüktü.
Ama küçük çocuk
Dışarıdaki kapıdan içeri girince
Sınıfına gidebileceğini fark etti.
Mutluydu
Ve okul artık gözüne
Eskisi kadar büyük görünmedi.
Küçük çocuk okula başladıktan bir süre sonra,
Bir sabah öğretmen, “Bugün bir resim yapacağız” dedi.
“Güzel!” diye düşündü küçük çocuk.
Her tür resim yapmayı severdi;
Aslanlar ve kaplanlar,
Tavuklar ve inekler,
Trenler ve gemiler…
Hemen boya kalemi kutusunu çıkardı
Ve çizmeye başladı.
Ama “Bekle!” dedi öğretmen,
“Daha başlama zamanı gelmedi!”
Ve öğretmen herkesin hazır olmasını bekledi.
“Şimdi” dedi öğretmen,
“Çiçek resmi çizeceğiz.”
“Güzel!” diye düşündü küçük çocuk,
Pembe, turuncu ve mavi kalemleriyle
Güzel çiçekler çizmeyi çok severdi.
Ama “Bekle!” dedi öğretmen,
“Size nasıl çizileceğini göstereceğim.”
Ve yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizdi.
“İşte” dedi öğretmen,
“Şimdi başlayabilirsiniz.”
Küçük çocuk öğretmeninin çiçeğine baktı,
Sonra kendi çiçeğine baktı.
Kendi çiçeğini öğretmeninkinden daha çok sevdi
Ama bunu söylemedi.
Kağıdının arkasını çevirdi,
Ve öğretmeninki gibi bir çiçek çizdi.
Yeşil saplı kırmızı bir çiçekti.
Başka bir gün,
Küçük çocuk girişteki kapıyı
Tek başına açmayı başardıktan sonra,
Öğretmen, “Bugün kille bir şeyler yapacağız” dedi.
“Güzel!” diye düşündü küçük çocuk.
Kili çok severdi.
Kille her şeyi yapabilirdi:
Yılanlar ve kardan adamlar,
Filler ve fareler,
Arabalar ve kamyonlar…
Ve elindeki kil topuyla oynamaya başladı
Bir güzel.
Ama “Bekle!” dedi öğretmen,
“Daha başlama zamanı gelmedi!”
Ve öğretmen herkesin hazır olmasını bekledi.
“Şimdi” dedi öğretmen,
“Bir tabak yapacağız.”
“Güzel!” diye düşündü küçük çocuk,
Tabak yapmayı çok severdi.
Ve bir sürü farklı şekilde ve boyutta
Tabaklar yapmaya başladı.
Ama “Bekle!” dedi öğretmen,
“Size nasıl yapılacağını göstereceğim.”
Ve öğretmen herkese gösterdi nasıl yapılacağını
Derin bir tabağın.
“İşte,” dedi öğretmen,
“Şimdi başlayabilirsiniz.”
Küçük çocuk öğretmeninin tabağına baktı,
Sonra kendi tabağına baktı.
Kendi tabağını öğretmeninkinden daha çok sevdi
Ama bunu söylemedi.
Elindeki kili yuvarlayarak tekrar top haline getirdi
Ve öğretmeninki gibi bir tabak yaptı.
Derin bir tabaktı.
Ve kısa bir süre sonra
Küçük çocuk beklemeyi öğrendi,
Ve izlemeyi
Ve her şeyi öğretmeninki gibi yapmayı.
Ve kısa bir süre sonra
Kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya başladı.
Sonra bir gün
Küçük çocuk ve ailesi
Başka bir şehirdeki,
Başka bir eve taşındılar,
Ve küçük çocuk
Başka bir okula gitmek zorunda kaldı.
Bu okul diğer okuldan bile büyüktü.
Ve dışarıdan sınıfa açılan
Bir kapısı yoktu bu okulun.
Koca basamakları tırmanıp
Uzun bir koridordan yürüyüp
Sınıfına gidiyordu ancak.
Ve okulun ilk günü geldi.
Öğretmen “Bugün bir resim yapacağız” dedi.
“Güzel!” diye düşündü küçük çocuk.
Ve ona ne yapması gerektiğini söylemesi için
Bekledi öğretmenini.
Ama öğretmen hiçbir şey söylemedi.
Sadece sınıfta dolaştı.
Küçük çocuğun yanına gelince sordu:
“Resim çizmek istemiyor musun?”
“Evet,” dedi küçük çocuk.
“Ne çizeceğiz?” diye sordu.
“Sen yapana kadar bilemem,” dedi öğretmen.
“Nasıl yapmalıyım?” diye sordu küçük çocuk.
“Neden soruyorsun, istediğin gibi yap” dedi öğretmen.
“İstediğim renkte mi?” diye sordu küçük çocuk.
“İstediğin renkte” dedi öğretmen.
“Eğer herkes aynı resmi yapsaydı,
Ve aynı renkleri kullansaydı,
Kimin ne yaptığını,
Nasıl anlarım sonra?”
“Bilmiyorum” dedi küçük çocuk.
Ve sonra yeşil saplı kırmızı bir çiçek yapmaya başladı.
Helen Buckley

Related Posts with Thumbnails