Tennure'nin Eteğindeki Aşk Ateşi


Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi

Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım
 
Mevlana Celaleddin-i Rumi



Yarın 17 Aralık...

737. yılı Vuslat gününün...
Acaba diyorum, kaç kişi vardır ölümüne "düğüm günüm" diyen?
Ölümün ardındaki perdeyi aralayıp, sırrına erebilenlerdin ancak böyle karşılayabilenler.
Hani Yunus Emre diyor ya;


Ölürse ten ölür;
Canlar ölesi değil....

Aynen öyle de; 737 yıl sonrasında hala akın akın insanlar gelip, hala onu hatırlıyor, anıyor ve ona hayran kalıyorlarsa, ölümden bahsetmek iş bile değil. Ölen tendir çünkü, ve geriye ne bırakırsan öyle anılırsın. Yaşadıkalrındır sonrasında seni yaşatan, nasıl yaşarsan da öyle anılırsın...

"Bizler de güzel anılanlardan olalım"

Diyar-ı Mevlana'nın bir ferdi olarak, her sene Aralık ayı'nda sayısız misafir kabul ederiz kentimize. Aslında aralık ayında sadece yoğunlaşır, ama yüce Pir'in gönül sevdalıları dünyanın dört bir yanından yaz ve kış sürekli gelirler. Müslüman olmaları değildir onları burada toplayan, hangi dinden olurlarsa olsunlar, toplanırlar, ziyaret ederler. Çünkü ortada bir gerçek vardır, insani ve ilahi bir çağrı vardır Mevlana'nın yeşil kubbesinden gönül evlerimize giren.

"Hoşgörü" der,
"İnsan olmak " der,
" sevmek " der Mevlana...

İnsan olmanın o ulvi çatısında buluşturur bizleri.

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
İki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?

Her sene, 7-17 Aralık günleri arasında anma törenleri yapılır. Sabah ve akşam, sürekli bu programlar tekrarlanır. 17 Aralık gecesi ise, Vuslat günüdür. Ya da Hz. Mevlana'nın tabiriyle Şeb-i Arus (Düğün Gecesi). O salona girdiğinizde gözleriniz yaşarır, kimi Japon, kimi Amerikalı, kimi Fransızdır. Ve daha nerelerden gelmişlerdir. Kimse birbirinin dilini anlamaz belki tam olarak, ama herkes gülümser, herkes naiftir, zariftir, incedir... Çünkü bir gönül erinin, bir zerafet abidesinin çatısında buluşmuştur bu gönüller. O'nun olduğu yere yakışmaz somurtkanlık... Bilirler...



Dünyada nice diller var, nice diller,
Ama hepsin de anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
Sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.


Hayatımızda böyle yüce gönüllülerin izlerini sürebilmek dileklerimle...

Mesnevi'nin ilşk 18 beyiti için tık...
Yarın canlı yayında Şeb-i Arus'u izlemek için tık
Hz. Mevlana ile ilgili detaylı bilgi edimek isterseniz tık.
Semih Sergen'in doyumsuz sesinden şiir dinletisi için tık....


Fotoğraf buradan alıntıdır.

İlkokul'dan Defne'ye...






Şirin bir Defne için hazırladım bu keçe dolgulu harfleri.
Annesi ilkokuldan arkadaşım, çok beğenmiş böyle birşey görüp.
Rengarenk keçe ile uğraşmak çok zevkli.
Harflerin içini de elyaf dolgusu ile tamamlayınca şirin pufidik harf yastıklarımız oldu:))

Yaşın güzel olsun Defne...
İyi günlerde kullan...


Siz de isterseniz buyrun pasajıma...

Şapkama Yapışan Anılar ve Meram Deresi



Bu kumaşı aldığımda neler vardı aklımda, şimdi ne oldu:) Kumaş, oğluma dikeceğim şapkalar için alındı bu yaz. Ha şimdi ha şimdi derken, kısmet olmadı. Aslına bakarsanız biraz da hayal kırıklığı girdi işin içine. Dikeceğim şapkanın hikayesi, 1,5 yaşındayken giydiğim ( hatırlamıyorum ama fotoğraflarım öyle söylüyor:)) mavi volanlı şirin şapkamın, oğlum tarafından kabul görmesi ve tam da 18 aylıkken onun da aynı şapkayı giymesiyle başladı. Gel zaman git zaman kumaşı aldım, çift taraflı kullanılabilir bir şapka hayali ile. Ve bir yaz günü, Meram Dere'nin kenarındaki kamelyalarda sohbet esnasındayken, aniden şapkasını çıkarıp rüzgara karşı savuruverdi minik kaşif. Yakalama çabalarım sırasında dereye uçma ve sırılsıklam olma olasılığı ağır basınca, fazlaca zorlamadım kendimi ve dere göletinde yunuslarla gezinti yapan çocuklar bile yakalayamadan o hızla derin sulara gömüldü gitti. Nasıl bir hayal kırıklığıydı anlatamam. O benim şapkamdı, tam 29,5 yıl öncesi benim giydiğim minik mavi şapka. Mavi deyince aklıma geldi, demek ki annemde de maviyi erkek giyer, pembeyi kız kaidesi yokmuş ki bana da ondan bulaşmış olmalı:)) 

Herneyse, buradan yetkililere sesleniyorum, sular çekildiğinde oradan bir şapka çıkacak. Kirli de olsa kabulümdür, haber verin ben alır paklarım onu. Anılarım düştü suya, var mı ötesi....:) "Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına gün doğardı" demişler ama , katılmıyorum. Eskilere çok rağbet ediyorum, belirteyim. Eski olan herşeyi de seviyorum. Üzerine yapışan anılarıyla birlikte... Zaten o anılar değil mi onları sevilen yapan...

Herşeyin bir hikayesi olduğu gibi, kumaşın hikayesi de bu işte. Şimdi bu kumaş sanki bana şapkamdan geriye kalan bir miras gibi... Bir nevi emanetçi...

Gelelim, şapka kumaşının önlüğe dönüşme hikayesine. Bir arkadaşımın özel önlük istemesiyle başladı herşey. Çift yönlü bir önlük yaptım ve arasını elyaf ile destekledim. Bu gördüğünüz saksı, anı zamanda cep görevi görecek şekilde tasarlandı. Çiçekler de keçeden yapıldı. Pasajda da yerini aldı...




İşte size iki hikaye birden, şapka gitti önlük geldi. 
Ne yapalım, gidene üzülmek yerine, kalanla sevinmeli galiba...
Ama yine de... 
O şapkanın dönüp dolaşıp beni bulmasını ümit edeceğim sanıyorum tüm ömrüm boyunca...

Sevgiyle...


Haftasonundan Kareler...














Babaanne evimizde dün çekildi bu fotolar.

Karlar, yer yer erimiş...Ama yine de yakışıyor Konya'ya beyazlar...


Bunlar da, bahçemizdeki minik ceviz ağacımızın bu seneki ilk mahsulleri.
Topu topu 9-10 tane :) 
Organik cevizlerimiz umarım seneye ağaç biraz daha büyüyünce fazlalaşırlar, yemeye doyamadık çünkü:))



Bu arada haftasonu bir de misafir vardı Urfa'dan. Gerçi ben tanışamadım ama bizim Urfatutkunu ve annemler tanıştılar. Doğrusu sanal ortam dostlukları ile ilgili önyargılarım blog dünyasından sonra ve özellikle urfatutkununun Antep ve Urfa'da, İstanbul'da birebir tanıştığı sevgili blog dostlarımızdan sonra ortadan kalktı. Aslıhan anlata anlata bitiremedi, annemler de çok sevmişler. Gelirken de elleri boş gelmemişler, taze fıstık ve isot getirmişler. Geçtiğimiz yaz Aslıhan Urfa'dan bu fıstıklardan getirmişti. Yukarıda 3 fıstık yanyana, o ilk fıstık kabuklu ve hatta dış kabuğu var. Ortadaki dış kabuğu soyulmuş fıstık ve sonuncusu da tamamen kabuktan arındırılmış iç fıstık. Ben geçen sene bunu ilk gördüğümde ( çünkü biz ilk halini görmüyoruz, sadece kabuğu ile yani ortadaki resimdeki gibi  görebiliyoruz ) kabuğu olduğunu anlamadan atmıştım ağzıma:)) Neyse ki Aslıhan uyardı da dişlerim kırılmadan olayı çözebildim:)) Hani benim gibi bilmeyenler varsa, aklınızda olsun:))

Dostluklar baki olsun.

Sevgiyle kalın...

Ispanak, Pırasa ve Mantarlı Elde Açma Börek


 

Bir haftaya daha başladık. Umarım çokça istifade edebileceğimiz bir hafta olur. Sizlerin oralar nasıl bilemiyorum ama Konya'ya birkaç gündür  kış geldi. Kar da yağdı şükür. Ben nedense Şeb-i Arus'u kar olmadan düşünemiyorum, garip geliyor. Şeb-i Arus öncesi kar da yağdı ne güzel:)) Her yer bembeyaz...

Hızlı pizza'yı hafta içi vakitsiz bir zamanda yapmışken, haftasonu hazır vakit varken bir börek yapayım dedim. Hafta içi böyle bir börek yapmak tamamen hayal çünkü. Zaten işte eve 19'da gitmiş oluyorum. O saaten sonra börek yapmanın imkansızlığını tahmin edersiniz. Hafta içi börek yemek istiyorsak, hazır yufkalara başvuruyorum. Onunla da seviyorum ben böreği. Zaten hamur işine karşı bir zaafım var:) Aslında bu böreğin içini de tam da bu nedenle - yani malesef çok tüketemediğim - bir türlü yıldızımın tamamen barışmadığı - sebzelerden yemek için bu şekilde karmakarışık yaptım.
 

Börek içinin hazırlanması:
2 ortaboy soğan
1 bardak doğranmış pırasa
2 bardak doğranmış ıspanak
2 bardak doğranmış mantar
 1 tatlı kaşığı salça
Tuz, pul biber

Tencereye biraz sıvıyağ koyup, ince doğramış soğanları iyice kavurun . Ardınsan salçayı de ekleyip, kokusu çıkana kadar kavurun. Sonra sısasıyla pırasa, ıspanak ve mantarı da ekleyip kavurun. Kısa sürede hazır hale geliyor.

Böreği, önceden hazırlanmış ve buzdolabında bekleyen mayalı hamur ile yaptım. Mayalı hamur tarifini pizza tarifimde vermiştim. Un serperek hamuru açtım. Hazırladığım içten bolca koyup rulo yaptım. En son bu ruloyu da kendi içinde rulo yapıp gül şekline getirdim. Üzerine biraz sıvıyağ sürüp susam-çörekotu ile birlikte pişirdim. Ben 200 derecede pişirdim, siz fırınınızın durumuna göre ayarlarsınız.




Sana Beyaz Çok Yakışıyor Çoookkk

 
Konya bugün karla uyandı :)
Çok mutlu oldum çokkk...
Aralık ayında, yazdan kalma günler garip geliyordu doğrusu.
Hikmetinden sual olunmaz elbet ama, alışmışız, aralık karla güzel:)

Üstelik de Şeb-i Arus'a 5 gün kalmışken...

Fotoğraf, Konya'mızın güzel dergisi Konya Life'tan alınmıştır.


Yoğurtlu Buğday Salatası


Doğumgünü menümüde olan buğday salatası, yiyenler tarafından oldukça beğenildi. Ben tarifi sevgili Cahide&Jibek'ten almıştım. Tariflere çok sadık kalamadığım için kendimce yaptığım tarifi yazacağım. Siz orjinal tarif için buraya bakabilirsiniz. 

Malzemeler: 

2 bardak buğday
1 bardak bezelye
yarım bardak mısır
yarım bardak nohut 
2 kaşık yoğurt
1 tatlı kaşığı kurutulmuş maydonoz
1/2 tatlı kaşığı kurutulmuş dereotu
Yeterince zeytinyağı
Yeterince tuz

Buğdayları önceden ıslatmadan düdüklü tencerede haşladım. Normalde çok vaktim olmadığından suya ıslatma gibi bir durumum olamıyor. Hatta fasülye ve nohutu da ıslatmadan bu şekilde haşlıyorum. Nohutu buzluğumdan alıpğ kullandım. Haşlanmış olarak buzluğa atmak çok işe yarıyor. Bezelye ve mısırı da buzluktan çıkarıp bezelyeleri haşladım. Mısır da nohut gibi hazırdı zaten. Tüm malzemeleri karıştırma kabında karıştırdım.ç İki kaşık yoğurdu önce biraz su ile seyrelttim sonra karışıma ekledim. İyice karıştırdıktan sonra da servis tabağına aldım.

Hepsi bu, çok besleyici ve lezzetli.

Afiyetle...


Related Posts with Thumbnails